yanağına düşen yağmur damlalarında
gözyaşlarımı hiç görmedi.
o'nun için kar, yağıp inceden,
hiç tozmadı "ben" diye.
ellerini uzattığında boşluğa,
benim tutuvereceğimi sanıp ansızın ürpermedi hiç.
zaten o beni hiç sevmedi.
çayını yudumlarken her zaman gittiğimiz o yerde,
karşısındaki boş sandalyede hiç oturmadım ben.
sarhoş olup yatmadı akşamları hiç;
rüyasında beni görebilmek ümidiyle.
gözlerini kapayıp saatlerce hiç beni düşünmedi.
zaten o beni hiç sevmedi.
sinatra'yı dinlerken kendisiyle dans etmedi hiç;
kollarında ben varmışım gibi sanki.
benden sonra pierre loti'den haliç'e hiç bakmadı.
her yıl on dört şubatta
fazladan bir gül de benim için almadı hiç.
zaten o beni hiç sevmedi.
istanbul'u dolaşmadı hiç sokak sokak, saatlerce...
benimle karşılaşabilmek ümidiyle.
duvarlar üzerine yürümedi hiç; beni unuttuğu için.
zaten o beni, o beni hiç sevmedi ki.